27 Temmuz 2008 Pazar

Hayatın döngüsü....




Yemekten sonra odamda oturdum bir süre yine. Çocukların hazırlanıp gitmelerini seyrettim. Kitap okudum, müzik dinledim, karasineklerle boğuştum. Eşyalarıma bir düzen vermeye çalıştım. Kitaplarımı rafa dizdim, kıyafetlerimi çantamın içinde düzelttim, giyemeyeceklerimi sırt çantama koyup kaldırdım. Yanımda havlu, yastık kılıfı ve çarşaf getirdiğimi düşünecek olursak çantam şu anda bayağı boştu. Bir de çocuklara boyalar, silgiler kalemler. 11’de Asa ve Santi geldi, kapımın önünde Manjuuu diye bağırarak ve gülerek geçtiler. Ödevlerini yapmaya gittiler. Sonra Shreeram ve Sarita geldi, yemek yediler.

Shreeramla biraz Nepalce çalıştık. Narayangarth’daki organizasyon ofisine gittik motosikletle. O taşlı deli yollarda bu motosiklet yolculuğu pek maceralı geldi bana. Önce biraz korktum tabii, ama bir 10 dakika sonunda, rüzgarın, manzaranın keyfini çıkardım, aklımın bir köşesinde kaza geçirsek buradaki hastanelerde nasıl bir sağlık hizmeti var aceba diye düşünmedim değil, karşıdan deli gibi başka bir motosiklet geldiği anlarda. Sonra aman dedim kendi kendime…

Şehre girince biraz tedirgin odum elbet yine. Trafik deli gibi. Her yönden araçlar geliyor. Kornalar durmaksızın çalıyor. Kim kime korna çalıyor hiçbir fikrim yok. Anayolun ortasında bufaloları görünce gülesim geliyor. O kadar rahatlar ki… Sanki tarlanın ortasında yatıyorlar. Onlarda muhtemelen, bu insanların burada ne işi var ki diye düşünüyorlar…

Ofisten internete girdim, bir iki mail attım. Maillerime baktım. Kimse tam olarak nereye gittiğimi bilmiyor, ama benim bildiğimi varsaydıklarından fazla endişe yapmamaya çalışıyorlar. Bir arkadaşım, gittiğin yerin adresini yaz bize, bir Allahın kulunun senin nerede olduğunu bilmemesi sakat diye yazmış. Yazdım adresi, ne olacaksa? Benden ses soluk çıkmazsa çıkıp gelecekler mi? Ama neyse, bilsinler madem…

Köye dönerken, Shreeram’a benim lungi almam gerekiyor dedim. Lungi tulumbanın başında banyo yapılırken üstümüze doladığımız bir çeşit peştamal. Üçüncü günüm, hala banyo yapamadım. Keçi gibi kokuyorum artık. Islak mendiller de fayda etmiyor bir yerden sonra.
Köyden bir dükkandan bir lungi aldık. 200 rupiye. Kenarını diktiler orada. Aynı zamanda terzi bu dükkan.

Beklerken, karşıda ki küçük bakkal/ restoranın arkasında gizli bir odada sigara içtik. Artık sordum, ben evde sigara içsem ne olur diye. Sen iç dedi Shreeram ama ben içemem. Sarita izin vermiyor. Güldüm içimden, kadınlar yemeği yerde, erkeklerden sonra yiyor ama sigara içirtmiyorlar….

İçki de içemem dedi. Bufalo eti de yiyemem. Bizim kastımızda yasak. Brahmin kastındalar. Bufalo tarla sürmekte kullanıldığından alt kastlar yiyebiliyor sadece. Brahminler, tavuk, keçi ve balık yiyebiliyorlar. Bu kast sistemi oldukça enteresan aslında. Hindistanda da böyle. Kastlar ekonomik seviyeden ziyade, yapılan işle ilgili biraz. Ama babadan anneden geçtiği için işin de pek anlamı kalmıyor bir yerden sonra. “Dokunulmazlar” dedikleri üç kast var. Demir işi yapanlar, marangozlar ve terziler. Bu kastlardaki insanlar, üst kastlardan olanlara dokunamazlarmış. 10 yıl önce bir adam, çıkıp bu saçmalığı değiştirmemiz gerek artık diye küçük çaplı bir devrim yapmış. Bu kastın insanları, evinizde ahşap işlerini yapıyor, demir işlerini yapıyor, kıyafetlerinizi dikiyor ama size dokunduklarında kirlenmiş oluyorsunuz. Ve arınmak için de kulağınızdaki altın küpeyi ıslatıp suyunu üstüne sıçratıyorsunuz.

Bu adamın söylediklerine önce çok karşı çıkmış insanlar ama sonunda anlamışlar ki doğru yol budur. Bir şeylerin değişmesi gerek. Nepal değişime açık bir ülke aslında. Dinleri çok katı, kast sistemleri değişmez bile olsa, her şey için bir çıkar yol bulmaya hazırlar. Nasıl bizim memlekette dinen içki içmek yasakken, ramazanda ve Cuma geceleri içki içmeyen ama diğer zamanlarda bol bol içen bir sürü insan varsa, Nepal’de de etraflarından, ailelerinden gizli, minik bakkal/ restoranlarda, arka tarafta, perdeyle ayrılmış bir odada bufalo yiyip raksi içen Brahman erkekleri var. Raksi: pirinçten yapılan lokal içki. Bufalo öldüren diyorum ben ona. Buzdolabı ya da buz gibi bir sistem pek kullanılmadığından, çok sert olmasa da sıcak sıcak insanın burnundan çıkmaya çabalayan, ama kafayı güzel bulduran bir içki. Ben yine kokteyl sevgimi yüzeye çıkarmak suretiyle sprite karıştırıp içtim raksiyi, fırsat buldukça…

Lungimi alıp eve döndükten sonra odamda vakit geçirmeye meyilliydim yine. Girdim tam kulaklıklarımı taktım, kafayı çevirdim, yatağımın altında dev bir örümcek. Örümcek demeye bin şahit ister, tarantula aslında, örümcek numarası yapıyor… Saritaya koştum. Örümcek dedim dev gibi! Geldi eliyle yakalamaya çalıştı, kaçtı tarantula kılıklı… Gitti dedi. E bu kadar mı? Evet burada bu kadar, gördüğün şey yılan ya da fare gibi rahatsızlık verici bir yaratık bile olsa görüş alanından çıkınca yok sayılıyor. Aslında doğru, göremiyorsan niye rahatsız olasın ki? Ben ki evde minik bir hamam böceği gördüğümde bulup yok etmeden uyuyamam, şimdi odamda bu tarantulayla nasıl oturacağım bilmem. Haliyle, dışarı çıkıp fasulye ayıkladım Sarita ve Rekha’yla. Bir gözüm odada. Görürsem belki diye. Yok görmedim, bir süre sonra görüş alanımdan çıktığı gibi aklımdan da çıktı…

4 çayımızı içtik. Dört gözle bekledim bu sefer. Odamda içtim çayımı, pencere kenarında sigaramı tüttürerek. Sonra Shreeram geldi, çöpleri nereye atacağız dedim. Sigara izmariti, kağıt, ıslak mendil vs. Sen bir torbada topla atarız dedi. Çöp sistemleri yok. Her şey sağa sola atılıyor sonra akıllarına esince toplanıyor, ya da büyük bir torba bulduklarında. Sonra arada, birkaç ayda bir çöp toplayan bir araç geliyor, ona veriyorlar. O araç da alıyor çöpleri köyün dışında yol kenarına atıyor. Sonra insanlar o çöpleri karıştırıyor, dağıtıyor, rüzgar çıkıyor, çöpün bahçene geri dönüyor. Sen de alıp kenara fırlatıyorsun. Çöp döngüsü…
Her şey sana geri dönüyor, hayatta yaptıkların gibi….

Zaten pek çöpleri yok köyde yaşayanların. Organik olanlar doğaya dönüyor ya da keçiye. Diğerleri de bir şekilde kaybolup gidiyor gide gele. Bazıları toplayıp yakıyorlar çöplerini. O da atmosfere zararlı gaz olarak karışıp döngüsel işlevini yerine getiriyor….

Hiç yorum yok: