19 Aralık 2009 Cumartesi

Ben En Güzel Şarkımı Henüz Yazmadım.........



 
Kathmandu rüya gibi geçti. Her rüyanın, her hikayenin bir sonu var. Her zaman mutlu son değil tabii...



4 gün boyunca bilmediğimiz, kokusuna bile henüz alışamadığımız bir şehirde yabancı değil de tanıdık olmaya çabaladık. Kendi hayatına bile yabancılaşan biri için bunun ne kadar zor olduğunu bilir misiniz? Kimim? Neyim? Neredeyim? derken kendi evinde, yabancı bir ülkede, yabancı bir şehirde evde olmaya çalışmak zor...
Ben pek bir yere yuvam demedim... Çünkü hep benim olmayan bir şeyler buldum orada, ya da gidecek olma fikri durdu hep bir yerde. Doğduğum evden 7 yaşında ayrıldım, daha aklım basamadan ev fikrine. Sonraki bütün evler de geçici oldu. Hep taşındık. Hala hep taşınıyorum. Ama uzak bir deniz kenarında, dağların arasında, dev bir çınarın gölgesinde, bir uçurumda, ilk kez girdiğim bir restoranda yuvamda hissettim bazen. Olmadık yerlerde olmadık şeyler hissetmelerin insanıyım ben. Yüksekten korkarım mesela ama  başıma bir şey gelecek diye değil, kendimi tutamayıp da atlarsam diye. Tanımadığım insanların arasına karışmak hep sıkıntı verir bana ama beni sevmezler mi diye değil, en olmadık zamanda olmadık bir şey yapar mıyım diye, yemek sırasında ağzımdakini birinin üstüne tükür müyüm diye mesela.
İnsanın aklından delice şeyler geçer, akıl bu bazen kontrol edilemez. Biz seçeriz yapmayı yapmamayı…
Tek tek her gezdiğim yeri anlatmayacağım size sadece, anlamsız karmaşık bir rüya anlatacağım.
Bir barda İspanyalı bir çift, iki kızkardeş, Kübalı bir dans hocası, Hintli bir bilgisayar uzmanı, Şilili bir reklamcı ve ben… Karı koca İstanbul’a gelmiş zamanında, midye tava yemişler tadı damaklarında kalmış, tarifini istediler verdim. Kübalı dansçı bizi salsa dersine çağırdı, bir de Kathmandu da gece 12'den sonra açık tek yeri anlattı bize.
 
Salsa dersine gittik, Nepal’in zengin kızları erkekleri insanlar açlıktan hastalanırken salsa dersi alıyorlardı. Herkes kendi derdinde. Piramidi hatırlarsınız.   Reggie barda mohitolarımızı, ki çok güzeldiler, içtikten sonra yalın ayak Sweet Home Alabama’yla dans ederken, insanlar birbirlerine geldikleri ülkenin adıyla seslenirken, Fransız kafayı bulmuşken, Hollandalı içki almaya giderken, Kübalı dans ederken, Hintli uyuklarken, kendimi yuvamda hissettim.

Sarhoş değilim, sadece rahatım, dünya umurumda değil, hiç olmasa...

Kitapçıya okuduğum 500 sayfalık kitapları Türkçe oldukları halde satıp yerine Türkiye’de yayınlanmamış bir kitabı alırken, pastaneden kruvasan, marketten ıslak mendil alırken, şehrin en tepesindeki kafede kahve içerken, karşılaştığım her turistle sohbet ederken, telefonda kocamla konuşurken, ev seni bekliyor ben seni bekliyorum dediğini duyarken ve anlamazken, otelde uyurken, sevdiklerime hediyeler alırken hep evimdeydim sanki. Benim olmayan, bende olmayan, benimle olmayan benden yüzyıllarca, kilometrelerce uzak olan evimde.


Evim bendeymiş, içimde...  Kaplumbağaymışım ben.  Yuvasını kalbinde taşıyan hüzünlü, yaşlı, yorgun... Yavaş yavaş ilerledim havaalanına doğru. Dostlarıma veda ettim... Kim bilir kaçıncı kez... Evimi bıraktım, kim bilir kaçıncı kez... Kalbimi bıraktım, kim bilir kaçıncı kez...
Uzun, yorucu bir yolculuk, ağlamamaya çalışmaktan iğne gibi beynime batan sinüsler, biniş biletleri, bavullar, girişler çıkışlar, güvenlik kontrolleri, freeshoptan alınan Armani Black Code, CK Truth ve Absolut Mango, kalbimin bende mecburen kalan parçası atmakta ısrar ediyor….
Bagaj arabamla ilerlerken yuvam hala sırtımda. Sadece orada olacak hep.
Karşımda bir yabancı, ne istediğinden habersiz, beni görmeyen, zor yürüyen, zor nefes alan, güçlükle hayatta duran bir adam. Kim bu?
Sonrası karanlık, hani rüyada, kötü olduğunu hissettiren bölümler vardır, ama hatırlamadığınız bir türlü… İçinizi parçalayan….
Kocaman salonumun, bana evin denilen yerin tam ortasındayım, hiç evimmiş gibi hissedemeden, küçük bir şey beni buradan attı.
 
Kutular, paketler hazırlanmış, biraz votka, biraz jack…
 
Sonra Nil Karaibrahimgil çalıyor.
Başkaydım bambaşka oldum…..
Kalbim vuruyorsa
Durmam oldum, durmam oldum
Başım dönüyorsa dönsün oldum, dönsün oldum….
Bir şey gidiyorsa dönmez oldum
İçimden geliyorsa gitmez oldum….
Ben durmam….
Hayat böyle bir şey, yaşıyorsan hala yürümen gerek, acı, zorluk, ihanet, haksızlık, zarar ziyan, arkana alırsın, devam yola….
Bir hikaye biter de biri başlar ardından, hem de bittiği anda…
Sonra Şebnem Ferah çalıyor.
Ben en güzel şarkımı henüz yazmadım...
Başlangıç ve bitiş tam da aynı an ve aynı yer.
Sıfır noktası.

 
Sıfır noktam...
 
 
Hoşça kal

 
Merhaba

 


Hiç yorum yok: