23 Temmuz 2008 Çarşamba

FaceNepal

Sevgili dövmeci dostum Kerem, (bakmayın bi öyle deriz ona da aslında dövme sanatçısısdır) bir gün bizi döverken, Nepal'de 2009'da güneş tutulmasının çok güzel görüneceğinden bahsetti. Ben o sıralarda dövme yaptırmanın yanısıra gönüllü çalışmayı düşünüyordum. İnternette, Afrika'daki organizasyonlardan başlayıp, Güney Amerika'dakilere kadar ilerlemişken, bir gün Google'a "Nepal Volunteer Work" yazdım. İlk sayfada gelen organizasyonlarda biraz dolaştıktan sonra ikinci sayfaya geçtim. Aradıklarımı çoğunlukla ikinci sayfada buluyorum nedense. FaceNepal diye bir organizasyon ilgimi çekti. Mütevazi bir web sitesi vardı. Gönüllü olmak için organizasyonlara bir miktar para ödemek gerekiyor. FaceNepal'in fiyatları da makuldü. Bir başvuru formu doldurdum email attım. Bir iki gün sonra cevap geldi. Gideceğim vakti ve kalacağım süreyi ben belirleyecektim. Hayatımın öyle bir zamanında aldım ki bu maili gitmemem olanaksızdı zaten. Uzaklaşmam gereken, evimi, hayatımı bir süreliğine ardımda bırakmam gereken bir zamandı. Kendimle ilgili kaygılarımı, hayatla ilgili kaygılarımı, durmaktan kaynaklanan yılgınlığımı, yılmaktan oluşan durağanlığımı bir kenara atıp gitmem gerekiyordu. Farkına vardığım için mutluyum. FaceNepal'e 12 Mayısta geliyorum dediğim andan itibaren doğru bir şey yaptığımı biliyordum. Hiç şüphe etmedim. İyi ki de etmemişim.

Miles&Miles'dan bedava bilet alayım diye Yeni Delhi üzerinden, 9 saat beklemeyle ulaştım Kathmandu'ya. Aslında Katar ya da Dubai üzerinden gitmek daha mantıklı. Ama oldu bir kere.

Yeni Delhi havaalanında hayattan bezdikten 4 saat sonra AirIndia Kathmandu uçağına binmeyi başardım. Uçağa bindiğim an burun deliklerim sarmısak, köri ve safran karışımı bir kokuyla doldu. Bir an için koku alma duyumdan sonsuza dek vazgeçmeye hazırdım. Ama uçak havalandıktan sonra Hindistan'ı kuşbakışı seyrederken kokuyu falan unuttum. Yine de yemek yemek istemedim ama hostesin içine sinmedi illa ye bir şeyler diye ısrar edince pilav istedim. Onca şey arasından pilav seçtim ben. Ne büyük hata. İlerledikçe anlayacaksınız ne büyük hata olduğunu...

Sonra Kathmandu'ya yaklaşınca nefesim kesildi. Daha alçalmaya başlamamıştık ama kanatlarımız dağlara değiyordu neredeyse. E dünyanın çatısındaydım sonuçta. Dünyanın en yüksek 15 zirvesinden 10 tanesine bakıyordum dile kolay. Uçak korkusu o nefes kesen manzarada kayboldu gitti birden.

Uçak indiğinde içimde bir tedirginlik oluştu birden. Beni almaya gelecekler miydi. Hiç tanımadığım bilmediğim bir organizasyonla yazışmıştım. Ya sırf eğlence olsun diye yazışıp sonra ortada bırakan bir grup deliyle muhattap olduysam? Ya beni kaçırırlarsa? Eh dedim hayat işte gel dedi geldim, geleceğim varsa göreceğim de var demektir. Vize işlemleri, pasaport kontrolü, valizler derken çıkış kapısında adım yazılı bir kartonla bekleyen 3 kişi, ilk defa kartonda adım yazılıyor benim. Çok eğlenceli. Ya ben onları görmezden gelip taksiye atlayıp gitseydim. O da komik olurdu herhalde... Tanıştık. Shreeram, yazıştığım organizasyon yöneticisi, eğitimden sorumlu Bhim ve kalacağımız otelin resepsiyonisti. Beni aldılar arabayla Kathmandu'ya Mt. Annapurna Guesthouse'a gittik. Kathmandu'nun merkezinde, Thamel denen mahallede küçük, ucuz sevimli bir otel. Odama yerleştim. Yan odaya gelen Fransız gönüllüler Julie ve Daddo'yla tanıştım. Biraz sohbetten sonra bir arkadaşlarının yeni açtığı restauranta gittik. Kathmandu küçük ama inanılmaz kalabalık bir şehir. Daracık sokakları var ama sokalarda, yayalar, motorsikletler, rickshawlar (iki kişinin binebildiği şoförlü bisiklet ), arabalar, taksiler (hepsi suzuki marutti), dolu, trafik ters yönden akıyor, her an kornaya basılıyor ve kimse kimseyi önemsemiyor. Sokaklar pis, çöp içinde, hava kirli, gürültülü ama garip bir umursamazlık bir çeşit huzur var tüm bu cümbüşün içinde.

Sanırım Kathmandu'da olduğunu biliyor olmandan kaynaklanıyor. Dünyanın çatısında, hipilerin yolunda, manastırların, tütsülerin, om kaselerinin, bufaloların, tanrıların, arasında....
13 Mayıs 2008...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Esbet yazılar harika, araştırmaya başladığından beri her an kafanın içindeydim sanki, o kadar güzel anlatmışsın ki, beraber yaşadım sanki.. sanki.. sanki....

Ebru dedi ki...

cidden çok eğlenceli..
zevkle okuyorum detayları.. sevgiler