25 Temmuz 2008 Cuma

İlk gün...

Shreeram'ın (ev sahibim) motorsikletini alması gerekiyordu o yüzden ben yalnız indim taksiden. Bir sürü çocuk ve iki kadın karşıladı beni.

Sarita, Shreeram'ın karısı, Rekha "My world" isimli yetimhane projesinde bakıcı olarak çalışan kadın, Ayush, Ayusha, Asa, Santi, Anjeli, Bipin, Bipika (evin ve komuşunun çocukları) üstüme atladılar. Hepsi sevgiyle umutla karşıladı beni. Birazcık ingilizce biliyor bir kısmı. Büyük çocuklar biraz daha iyi konuşuyor. Odamı gösterdiler, yerleştim. İncecik şiltesiyle tahta bir yatak, iki eski sandalye bir kırık sehpa bir eğri raf vardı odamda. Eşyalarımı koydum, tulumbada elimi yüzümü yıkadım. Tuvalet dışarıda, alaturka. Shreeram da gelince saat 7 olmuştu neredeyse. Yemek vakti. Çocuklar bahçenin ortasına eski bir mat serdiler. Önüne 4 metal bardağa su doldurup dizdiler. Dışarıda, ahırın hemen yanındaki mutfaktan sırayla tabaklarını aldılar dizildiler mata. Tabaklar metal, içinde pilav(bhat) mercimek çorbası (dal) ve patatesli sebze (tarkari) var, elleriyle pilavı çorbayla karıştırıp yemeğe başladılar. Sonra büyüklere de yemek geldi. Biz Shreeram'la verandada tahta bir sedire oturduk, bana getirdikleri tabak yine metal ama farklıydı. Birden çok bölümü vardı. Yemekler ayrı bölümlere konmuştu. Birinde bhat, birinde dal birinde tarkari... (Artık pilav çorba sebze demeyeceğim bunlara dal bhat tarkari isimleri) Shreeram'a çocuklarınki gibi ama daha büyük bir tabak geldi içinde bolca dal bhat tarkariyle. O da eliyle, sağ eliyle, karıştırdı ve yemeğe başladı. Bana kaşık vermişlerdi. Ben de dalı bhata döküp kaşığımla yedim. Rekha verandanın kenarında yerde yedi, Sarita da bize daha yakın oturdu yere. Yemeğimin yarısına geldiğimde Sarita ayaklandı ve "bhat kani?" diye sordu. Sonra da ingilizce "more rice?" dedi. "No" dedim. "Thank you" Shreeram daha istemiyorsan "pugio" diyeceksin dedi gülerek. Eh Namaste'den sonra ilk kelimem. Pugio... Namaste selamlaşma. İçindeki tanrıyı kutsuyorum demek....

Yemekten sonra önce çocuklar sonra büyükler sırayla tabaklarına biraz su döküp tulumbanın yanındaki kovaya döktüler tabaklarında kalanları. Ben de aynı şeyi yaptım. O kova sonra keçiye verilecek... Tulumbada bulaşıkları Rekha yıkadı. Biraz oturduk, elektrik kesildi. Çocuklar televizyonun başından zıplayarak geldiler "Line go" diye bağırarak... Sağa sola oturdular bana sorular sordular. Elektrik gelince elime bir kitap verdiler, odalarında oturup onlara kitap okudum. Uyuya kaldılar... Odama gittim ben de... Cibinliğimi kurduk. Fanı çalıştır dediler sıcak olursa. Cibinliğimin içine girdim, etrafta varlığından haberdar olduğum ama henüz karşılaşmadığım bilimum böcek vs den uzak, hafif nemli, tahta kokan sert yatağımda uykuya daldım. Aklımdan bütün dünya geçti, gitti... Kathmandu'dan herkese mail atmıştım iyiyim her şey yolunda diye. Bir anda Nepal'de olduğumu, evimden, ailemden, arkadaşlarımdan çok uzakta, her nevi alışkanlığımdan yüzlerce km uzakta olduğumu farkettim.

Bir an için aceba gerçekten burada mıyım ben dedim. Rüya mı yoksa, düşünüyor muyum sadece? Öyle uykuya dalmışım.... Ağustos böcekleri, gece kuşları, rüzgar, çatıdan gelen tıkırtılar arasında....
14 Mayıs 2008

Hiç yorum yok: