28 Aralık 2008 Pazar

Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi



Bir gün bir sohbet sırasında sevgili arkadaşım Mehmet, namı diğer Dayıoğlu, benim her zamanki saçma sorularımdan birin yanıt vermeye çabalıyordu. “Dayıoğlu de bakayım, neden bu insanlar kim ne giymiş kim kimle gezmiş bu kadar meraklı ve neden insanlar markalara kafayı bu kadar takmışlar ki?” Dayıoğlu bana Maslow’un piramidini anlattı. Onun deyimiyle ihtiyaçlar hiyerarşisi.

İnsan önce hayatta kalmaya çalışıyor. Ne zaman güvende hissediyor, artık kaygıları değişmeye başlıyor. Karnını doyurmak, sonrasında güzel doyurmak. Kalacak bir yer, ve hatta güzel bir yer. Üst baş. Önce üşümemek için sonra güzel görünmek için. E soyunu sopunu da korumaya aldıktan sonra kaygılanacak bir şey kalmıyor doğal olarak. Geliyor daha güzel kıyafetler, eşyalar, mücevherler, mal mülk…. E onlar da bitince kim kimle ne yapmış neden yapmış gibi hayattan tamamen uzakta anlamsız kaygılar vukuu buluyor….


Aklımda kalmış bu piramit meselesi. Seneler sonra Nepal’in minik bir köyünde bu ihtiyaçlar hiyerarşisini kendi çapımda ispatlayacağım varmış.

Önce hayatta kalmaya çalıştım. Fareler, dev örümcekler, karafatmalar, yılanlar, semenderler ve daha nice haşereye alışana kadar bir avuç pilavla doydum başka bir şey aklıma bile gelmedi. Üstümde aynı pantolon ve tshirtle, kaşıma gözüme bakmadan, saçlarımı taramadan gezdim. Açlık hissetmedim. En sonunda anladım ki bu yaratıklar beni öldürmez, güvendeyim. Tam o anda açlık vukuu buldu. Bir avuç pilav yetmez oldu. Nepalliler gibi koca bir tabak yemeye başladım. Hep ikinci kez yemek istedim. Yaklaşık 2 hafta boyunca aklımda bin çeşit yemek geçti durdu. Bir çift kaşarlı ya da 7 ıslak hamburger için hangi uzvumu vereceğime karar veremedim bir türlü. Ama sonra sabah erkenden yemek yerine öğlene kaydırınca pilav vaktini açlık da kayboldu. Tabii bu arada köyde iki bakkal keşfettim, ev yapımı kurabiye satan tanesi 1 rupiden, oraya musallat oldum her öğleden sonra. Bazen samosa yedim kola içtim bazen kurabiyelerle mango suyu. Sonunda yemek problemi de çözülünce, bavulumu düzeltip yıkayıp yıkayıp iki yamulmuş tshirtü kaldırdım ortadan. Kot pantolonumu falan çıkarttım pijamaları kestim şort yaptım. Aynaya baktım. Cımbızımla barıştım. Saçlarımı hergün yıkadım taradım bağladım. İnsana döndüm anlayacağınız. Sonra kütüphanedeki kitapları keşfettim, İngilizce olanların hepsini okudum hatta Fransızca olana bile göz attım. Kitaplıktaki cosmopolitanları buldum. Hayatta okumadığım bu dergileri defalarca okudum, testleri çözdüm.

İşte tam bu noktada piramidin tepesine ulaştım kendime güldüm…. Hint magazin programını seyrettiğim gün de tamam dedim olmuşum ben…. Oldum ben Nepal’de…

Aslında sevmediğim her şeyden uzaklaşmaya gittiğim bir köyde, özüme döndüm. Kendimi öyle kabul ettim sonunda. Budur dedim. Kaygılanacak bir şey kalmadıysa buluyoruz işte. Normalmiş…. Doğalmış… Denedim oldu….

Hiç yorum yok: